Diyabet hastalığı, pankreasın yeterli miktarda insülin hormonu üretememesi veya ürettiği insülinin etkili şekilde dokular tarafından kullanılamaması durumunda gelişen, karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasının bozulduğu bir hastalık. Ömür boyu süren diyabette kişi, yediği besinlerden kana geçen şekeri yani glukozu kullanamıyor ve kan şekeri yükseliyor. Buna da hiperglisemi deniyor.
İnsülin hormonunun eksikliğine bağlı tip 1 diyabet, sıklıkla çocukluk ve gençlik yaşlarında ortaya çıkıyor ve “Juvenil diyabet” olarak da adlandırılıyor.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa-Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Sait Gönen, tip 1 diyabetin mekanizmasını, “Pankreasta bulunan ve insülin üreten beta hücrelerinin otoimmün bir saldırıya maruz kalması sonucunda zedelenmesi” şeklinde özetliyor.
Tip 1 diyabette, mutlak veya göreceli bir insülin yetersizliği olduğundan hastaların ömür boyu insülin hormonunu dışarıdan (enjeksiyon yoluyla) almak zorunda olduklarını belirten Doktor Sait Gönen, daha fazla görülen tip 2 diyabetin hastaların yaklaşık %90’ını oluşturduğunu söyledi:
“İNSÜLİN DİRENCİNE KİLO ALIMI EŞLİK EDİYOR”
“Tip 2 diyabette ailesel yatkınlık söz konusu. İnsülin direnci sebebiyle yani insülinin dokularda kullanılamaması sonucu kilo alımının eşlik ettiği metabolik sendromla birliktelik gösteren bir formdur. Zamanla insülin salgılama fonksiyonu bozukluğu da tabloya eşlik eder.”
OBEZİTE DE ARTIYOR, DİYABET DE
Diyabet sıklığı hem Türkiye’de hem de dünyada giderek artıyor. Bu artışta en önemli nedenin ise yanlış beslenme ve sonucunda gelişen obezite olduğu biliniyor. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa-Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanı da olan Gönen, “13- 19 yaş aralığındaki adolesanlarda bile obezite ile birlikte tip 2 diyabet görülüyor. Yani diyabetin görülme yaşı giderek aşağıya çekiliyor” uyarısında bulundu.
“KİLO ALIMI ÇOCUKLUKTAN İTİBAREN ARTMAYA BAŞLIYOR”
Türkiye’deki yaklaşık 7 milyon diyabet hastasının yetişkin nüfusun %15’ine denk geldiğini ve çocuklarda diyabet hastalığının arttığını dile getiren Dr. Gönen, obezite tehlikesinin altını çizerek şöyle konuştu:
“Obezite sıklığındaki artış tip 2 diyabeti de beraberinde getirmektedir. Tip 2 diyabet, 45 yaşından büyük, şişman kişilerde daha yaygın olsa da kilo alımı çocukluktan itibaren artmaya başlamış ve tip 2 diyabet yaşı daha da küçülmüştür ve çocukluk diyabeti artmaktadır. Sağlıksız beslenmenin, obezitenin ve hareketsizliğin, gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda tip 2 diyabetin hızla artışına sebep olduğu belirtiliyor. Kilo kontrolünü ve artmış fiziksel aktiviteyi hedefleyen yaşam tarzı değişiklikleri, tip 2 diyabetten korunmada önemli genel unsurlardır.”
ÇÖZÜM; KİLO KONTROLÜ VE FİZİKSEL AKTİVİTEDE
Vücut kilosunu azaltmanın ve fiziksel aktiviteyi arttırmanın sağladığı yararın sadece tip 2 diyabetle sınırlı olmadığını, bu durumun aynı zamanda, kalp hastalıkları ve yüksek kan basıncını azaltmada da rol oynadığını vurgulayan Endokrinolog Prof. Dr. Sait Gönen, diyabet ile ilgili sık sorulan 5 soruyu şöyle yanıtladı:
1- Kimler diyabet açısından risk altında ve riski artıran faktörler neler?
Ailesinde diyabet hastası olanlarda, şişmanlarda, gebelik şekeri olanlarda, 4 kilodan fazla bebek doğuranlarda, stres altında yaşayanlarda, kan yağları ile kan basıncı yüksek olanlarda, polikistik overde, ensede veya koltuk altlarında deri kıvrımları siyahlaşanlarda ve hareketsiz yaşamı olanlarda diyabet riski daha yüksektir. Ayrıca pankreasın kronik iltihabı, pankreas tümörleri ve ameliyatları ile hipertiroidi, akromegali, cushing gibi bazı hormon hastalıkları da tip 2 diyabete yol açabilir.
2- Diyabetin gelişeceğini gösteren belirtiler nelerdir, hangi şikayetler diyabet açısından uyarıcı olmalı?
Çocuk ve gençlik dönemlerinde ortaya çıkan tip 1 diyabet, genellikle yüksek şeker koması ile birlikte görülür ve tanı konulur. Tip 2 diyabet ise çoğunlukla 30 yaşından sonra ortaya çıkar ve ileri yaşlarda daha sık görüldüğünden yaş ilerledikçe karşılaşılabilen hastalıkların belirtileriyle karışabilir. Tip 1 diyabet hastalarında hastalığın başlangıç şikayetleri çok barizdir. Günler veya birkaç hafta içinde aşırı susama ve su içme, bol bol idrar yapma, iştah artışı ve çok yemeye rağmen zayıflama ve halsizlik görülebilir. Daha ileri günlerde kan şekerinin aşırı yükselmesi ve aseton artışına bağlı olarak iştah artışı yerine iştahsızlık, bulantı, karın ağrısı, halsizliğin artışı şuur bulanıklığı, koma hali görülebilir.
İNATÇI KAŞINTI VE İYİLEŞMEYEN YARALARA DİKKAT!
Daha ileri yaşlarda başlayan tip 2 diyabette ise belirtiler her zaman belirgin değildir. Susama, çok su içme, ağız kuruması, bol bol idrar yapma, geceleri idrar yapma isteği ve aşırı iştah her hastada görülmeyebilir. Bazı hastalar zaten aşırı iştahlı oldukları için yıllardır çok yemek yediklerini söylerler. Halsizlik, iştahsızlık, inatçı kaşıntı, yaralar-özellikle cilt yaraları, ağızda kötü bir tat hissi görülebilir, kadınlarda vajinal kaşıntı çok belirgindir. Hastaların 1/3’ü teşhis edildikleri anda anlamlı bir şikayetleri olmadığını bildirmektedirler. Tip 2 diyabet, ileri yaşlarda daha sıkça görüldüğünden bazı hastalar şikayetlerini önemsememekte çoğu zaman yaşlanma belirtisi olarak görmektedirler.
“AŞIRI ÜZÜNTÜ VEYA SEVİNÇ DİYABETİ TETİKLEYEBİLİR”
Bazı hastalar şekerin komplikasyonları ile de belirti verebilir. Örneğin; ayaklarda yanma, uyuşma, karıncalanma hissi, bulanık görme, erkeklerde cinsel gücün azalması veya tamamen kaybolması diyabetin belirtisi olabilir. Diyabet hastalığı yönünden riskli olan kişilerde çeşitli nedenler hastalığı tetikleyebilir. Bunlar arasında aşırı duygusal yüklenme diğer anlatımla büyük üzüntü veya sevinç, ameliyat, enfarktüs gibi damarsal olaylar ve enfeksiyonlar sayılabilir.
“ŞEKERLİ İÇECEKLER VE FASTFOOD ÇOCUKLARDA DİYABETİ ARTIRIYOR”
3- Günümüzde çocuk diyabet hastası sayısında önemli artış olduğunu belirtiyorsunuz, çocuklarda şeker hastalağı neden artıyor?
Öncelikle çocuklarda daha sık görülen tip 1 diyabet için konuşacak olursak; doğuştan var olan, diyabete yatkınlık sağlayan doku grupları diyabet gelişme riskini artırır. Bizi hastalıklardan koruyan bağışıklık sistemimiz bazı durumlarda insülin salgılayan hücreleri yabancı algılayarak yok edebilir. Bunun dışında diyabete genetik yatkınlığı olan kişilerde virüslere bağlı enfeksiyonlar, gıdalardaki katkı maddeleri, stres, diyabeti başlatan tetikleyici faktör olabilir. Yakın akrabalarında tip 1 diyabet olan çocuklarda diyabet gelişme riski daha fazladır. Babada veya kardeşte tip 1 diyabet varsa, çocukta görülme ihtimali yüzde 6, annede tip 1 diyabet varsa çocuğunda görülme ihtimali yüzde 3 olarak bildirilmektedir.
“ÇOCUKLARDA DİYABET İÇİN EN ÖNEMLI RİSK FAKTÖRÜ OBEZİTEDİR”
Tip 2 diyabete gelecek olursak; günümüzde çocukluk çağında obezite sıklığı hızla artmakta ve bunun en önemli nedenleri arasında enerji içeriği yoğun besinlerin (abur cubur besinler, şekerli içecekler, fastfood ürünleri, hazır yiyecekler vs.) tüketiminde artış ve hareketsiz yaşam bulunmaktadır. Bütün araştırmalar çocuklarda tip 2 diyabet için en önemli risk faktörünün obezite olduğunu göstermektedir.
4- Aile, çocukta diyabet gelişebileceğini veya geliştiğini nasıl anlar, çocuktaki hangi belirtiler diyabet açısından sinyal kabul edilmeli?
Özellikle çocuklarda gelişen tip 1 diyabette şikayetler çok belirgindir. Aile, çocuğunun kısa zamanda kilo kaybederken adeta eridiğini bildirir. Kan şekeri ölçümü ile teşhis konur. Tip 1 diyabetlilerin yarısına yakını, yüksek şeker koması ile tanınmaktadır. Bu nedenle benzer şikayetleri olan çocuklarda, diyabetin başlangıç belirtileri erkenden farkedilmeli ve tanı konulmalıdır. Şikayetlerin ortaya çıktığı dönem aşırı stresli veya bazen kış mevsimine rastgelebilir. Bazen şikayetler ortaya çıkmadan önce ateşli bir hastalık geçirilmiş olabilir. Çok idrar yapmak, sık idrara çıkmak, çok su içmek, zayıflamak çocuklarda diyabetin en önemli belirtileri arasındadır.
5- Diyabet tedavisi nasıl yapılmalı? Tıbbi tedavinin yanı sıra yaşam tarzının diyabeti kontrol altına almadaki etkisine değinerek diyabetsiz bir yaşam için önerileriniz neler olur?
Birinci basamak tedavi planında medikal beslenme tedavisi yani beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi, yaşam tarzının değiştirilmesi, egzersiz programlarının uygulamaya koyulması yer almaktadır. Tip 1 diyabet hastalarında mevcut olmayan insülini yerine koyma tedavisi elzemdir. Bu yüzden günlük 4 doz insülin ile sağlıklı bireylerdeki pankreas insülin salgı mekanizması taklit edilir. Tip 2 diyabet hastalarında yaşam tarzı değişikliği vb. birinci basamak tedavi yetersiz kalıp kan şekeri normal sınırlar içinde tutulamazsa ağızdan hap olarak alınan şeker düşürücü ilaçlar tedaviye eklenir. Ancak bazı tip 2 diyabet hastaları kan şekeri düzeyini normal sınırlar içinde tutabilmek için insüline ihtiyaç duyulabilir. Bu durumlarda uygun dozda yapılan insülin enjeksiyonları ile tedavi desteklenir.
DİYABET TEDAVİ EDİLMEZSE CİDDİ SONUÇLAR DOĞURABİLİR
Diyabet hastalığında dikkat edilmesi gerekenler ve önerilen tedavi ilkelerine uyulmadığı durumlarda kan şekerinin yüksek seviyelerde seyretmesi, başta nöropati (sinir harabiyeti), nefropati (böbreklerde hasar oluşumu) ve retinopati (göz retinasında hasar oluşumu) olmak üzere birçok sağlık sorununa yol açar. Bu yüzden düzenli doktor kontrolleri tedavi planı ve modifikasyonunda çok önemlidir. Tedavide dinamik değişiklikler ancak düzenli takipler ile sağlanır.
“TÜM TEDAVİ SEÇENEKLERİ TÜKENMEDEN METABOLİK CERRAHİ YAPMAK AKLA YATKIN DEĞİL”
Diyabetin cerrahi ile tedavisine de değinen Dr. Gönen, “Günümüzde ilk tedavi seçeneği olarak çok fazla reklamı yapılmaktadır. Belki bazı morbit obez diyebileceğimiz metabolik sendroma sahip seçilmiş tip 2 diyabet hastalarında mekanizma gereği faydalı olabilir. Ama hiçbir fayda sağlamayacağını düşündüğümüz tip 1 diyabet hastalarında dahi uygulanmaktadır ve sonuçları her iki grupta da pek iyi değildir. Bu tür operasyonları geçiren vakaların ameliyat sonrası mineral ve vitamin yetersizliği yönünden takipleri gerekmektedir. Tüm tedavi seçeneklerini tüketmeden metabolik cerrahi adı altında bu tedavi yöntemi pek akla yatkın gelmiyor” şeklinde konuştu.